23 Nisan 2017 Pazar

Tüm gün evden çıkmadım, evin sessizliğinin içerisinde oturabileceğim her alanı değerlendirdim sanırım. Bugün ki yalnızlığımda bana eşlik eden bir tane kara sinek vardı ama ben kendi sessizliğimi onun vızıltısına tercih ederek, onu yok etmek istedim.

13 Kasım 2015 Cuma

Hep Sonradan




Ne sen leyla' sın ne de ben mecnun 
Ne sen yorgun ne de ben yorgun 
Kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu 

Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan sonradan 
Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan 

Ne sen bulutsun ne de ben yağmur 
Ne sen mağrur ne de ben mağrur 
Hüzünlü bir akşam susmuşuz durgunuz hepsi bu 

Hep sonradan gelir aklım başıma, hep sonradan, sonradan

Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan...

Ali Çınar

6 Kasım 2015 Cuma

"Zenginliği paylaşımımızdaki adaletsizliğin ahlakımız üzerinde iğrenç etkileri olur. Bizim ahlak ilkemiz şunu der: ''Komşunu kendin gibi sev!'', fakat bir çocuğun bu ilkeyi izlemesine ve onun ceketini alıp, soğuktan tir tir titreyen yoksula vermesine izin verirseniz, annesi ona ahlak kurallarını asla direkt anlamlarıyla anlamaması gerektiğini söyleyecektir. Bu kurallara uygun yaşarsa, etrafındaki yoksulluğu asla hafifletmeden, kendisi yalın ayak kalacaktır! Ahlaklı olmak lafta iyi bir şeydir,fiiliyatta değil! Vaaz veren rahibimiz, ''Çalışmak ibadettir!''derken herkes başkalarını çalıştırmaya çaba sarfetmektedir. ''Asla yalan söyleme'' derler ancak siyaset en büyük yalandır. Kendimizi ve çocuklarımızı iki yüzlü ahlakla yaşamaya alıştırırız, ikiyüzlülüğün ta kendisidir bu ve bu ikiyüzlülüğümüzü aldatmacayla bağdaştırırız. İkiyüzlülük ve aldatmaca yaşamımızın temeli haline gelir. Ne var ki toplum böyle bir ahlaklılık koşularında yaşayamaz."

Pyotr Kropotkin

22 Mayıs 2015 Cuma

Eski Fenerler Eski Gemiler

Uzun yanlışlarla battı gemiler
geçtikleri her yerde 
içindekiler

Toy rüzgarlarda
yelken açan düşlerimiz
uğradığımız adalarda dağıldı
Geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz
boşlukta el sallayan biri var hala
bizim varamadığımız uzaklara

Ne kulaklarımızda siren sesleri
ne kadırga serenlerinin
yol açtığı birkaç tuzlu resim
İçimiz bir ada kuraklığı
sualtı batıklarıyız gündemin

En fazla neyi bilebiriz şimdi
bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka 
Hangi rakıya vursak kendimizi 
dalgaların kat yeri mazisinden 
yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için 
eksilerek kazanılan deneyim 

Örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi 

Oysa eski fenerler eski gemiler içindi 
Paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler 
Uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı 
Şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı 
umudun yeni ve altın anlamı. 


Murathan Mungan

28 Kasım 2014 Cuma


Gülümse çekiyorum!...

Bazı insanlara yakışmıyor ölüm;
Hele kocaman gülüyorsan dünyaya,
hele hayatı dalgaya alışın, durulmayı beceremezcesine
dalgalandırıyorsa başka hayatları,
görmesen de varlığın mutlu ediyorsa,
hikayelerin hiç tanımadığın yüzlerde tebbessüm yaratıyorsa,
yakışmıyor işte hem de hiç yakışmıyor...

29 Eylül 2014 Pazartesi



"Savaş istiyoruz!" 

En önce vuruldu 
Bunu yazan.



Bertolt Brecht

15 Eylül 2014 Pazartesi

Kutsal melekler ısırır
Öksürürler ve ağlarlar
Dönme dolaba binerler
Pamuk helva yerler
Ve de hicbir sey hatirlamazlar...

Pamuk helva yerler
Ve de hicbir sey hatırlamazlar...

Unutmadm zannedersin
Bir ısırışla öpüşün farkına varmayarak
Sokakları tinerliyordum

Tanri bana izin ver
Ver ki sabah kokum bile kalmasın...

Ama ikimiz de biliyoruz
Kaçarken çıkardığımız topuk sesleri
Hayatı kırabilir...

Senin çarşafındaki kan
Benim yastığımdaki dudak izleri
Melekler yüzlerini bana hediye ederken
Yastığımdaki dudak izleri

Biraz daha uyu, biraz daha yat kahve iç
Tutunduğum rüyalar kahrımdan yollara fışkırıyor

Biraz daha uyu, biraz daha yat kahve iç
Tutunduğum rüyalar kahrımdan yollara fışkırıyor

Saclarını ısırıyorum
Cinnetini ortaya çıkaran televizyonun önünde öp
Sen her zaman new york'tan daha güzeldin de
Seni hiç kırmadım ki de
Kim uydurdu bu yalanı?

Kutsal melekler ısırır,
Öksürürler ve ağlarlar...


Umay Umay

3 Temmuz 2014 Perşembe

Yaşamın Ucuna Yolculuk

Kendi sınırsızlığım içinde yalnız kalmaktan korkuyordum ve bir insanın sınırlarına gereksinmem vardı.Oysa şimdi kendi sınırsızlığım içinde,yaşamı her zamankinden daha derin algıladığıma göre,bundan sonra hiç korkmamaya kararlıyım.İnsanın kendi yükünü taşıması,diğerlerinin yükünü taşımasından daha rahatlatıcı.

Tezer Özlü 

17 Mart 2014 Pazartesi



"...Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı.Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder..."

Emrah Serbes

18 Ocak 2014 Cumartesi

Aşk Dersi

Ama kızım, diyorum ki
Biraz istekli olsun sesin:
Ete bürünürse severim ruhu
Ve eti ruh doluysa severim

Azaltamaz masumluk coşkuyu asla
Hem daha güzel doyar insan açken.
Severim erdemin arkası varsa
Ve erdemliyse bir arka.

Tanrı kuğuya bindiğinden beri
Fena olur bazı kızların içi
Zevkle katlansalar da acıya:
Duymak ister Tanrı kuğunun türküsünü
 
Bertolt Brecht

Duyumsadığın Her Şeye

Duyumsadığın her şeye 
En küçük önemi ver. 

Söylemişti sensiz yaşayamayacağını 
Unutma bunu, yeniden rastlarsan ona 
Tanıyacaktır seni. 

Bana bir iyilik yap, bu kadar çok sevme beni 

Son kez sevildiğimde 
Duymamıştım en küçük bir sevinç bile. 

Bertolt Brecht

Adsız Bir Çiçek

Rengini dünyaya ilk defa sunan 
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim 
Sevgilim 
Bana "sen bir şairsin" dediğin zaman. 

Yalnız sana yazıyorum bu şiiri 
İstersen bir şiir gibi okuma 
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu 
Soğuklar başlayınca havalanıp 
Millerce yol katettikten sonra 
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle. 

Ve yazmış olacağım bir de 
Her dönemde her çağda 
Sevdanın kendine özgü diliyle.


Edip Cansever

6 Ocak 2014 Pazartesi


ACIYOR

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum 
Dikey ve yatay mutsuzluktan 
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun 
Sevgim acıyor 

Biz giz dolu bir şey yaşadık 
Onlar da orada yaşadılar 
Bir dağın çarpıklığını 
Bir sevinç sanarak 

En başta mutsuzluk elbet 
Kasaba meyhanesi gibi 
Kahkahası gün ışığına vurup da 
Ötede beride yansımayan 
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi 
Öbürünün bir kadından aldığı verem 
Bütün işhanlarının tarihçesi 
Bütün söz vermelerin tarihçesi 
Sevgim acıyor 

Yazık sevgime diyor birisi 
Güzel gözlü bir çocuğun bile 
O kadar korunmuş bir yazı yoktu 
Ne denmelidir bilemiyorum 
Sevgim acıyor 
Gemiler gene gelip gidiyor 
Dağlar kararıp aydınlanacaklar 
Ve o kadar 

Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır 
Sonbahar geldi hüzün 
Kış geldi kara hüzün 
Ey en akıllı kişisi gündüzün 
Sevgim acıyor 
Kimi sevsem 
Kim beni sevse 

Eylül toparlandı gitti işte 
Ekim falan da gider bu gidişle 
Tarihe gömülen koca koca atlar 
Tarihe gömülür o kadar 

Turgut UYAR

15 Aralık 2013 Pazar

GANDALF - Nature boy

Elbet Anlamı Olabilirdi

Elbet anlamı olabilirdi: geçip gitmekteyiz dünyadan,
sormamışlar gelirken, çekilmeliyiz şimdi yavaştan.
Ama konuşmamıza karşın, birbirimizi anlamadan
ve karşımızdakinin ellerine bir an bile ulaşamadan,


yıkım bu işte: Çıkamayacağız bu sınavdan.
Denemek bile kalkılmaz bir şey altından,
ve bir çarmıh dikilmiş, kendimizi tanıyamadan,
yalnızlığımızda, silinip gidelim diye dünyadan.

Ingeborg BACHMANN

14 Aralık 2013 Cumartesi

Bazen düşünüyorum da,
var mıydın sahiden,
yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni?
hiçbir şey benzemiyor değil mi, 
şimdi geçmişten daha çok bizim olan gençliğimize?
bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden?
ikimiz de artık bir başkasıyken



Murathan Mungan

7 Aralık 2013 Cumartesi

Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

- Senagalliler dahil değil.

Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sûfiyi tül darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin.

-Yoksa seni rahatsız mı ettim?

Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar biçimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak.

-Freud diye bir şey yoktur!

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum ve seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-Haydi iç de çay koyayım.


Ah Muhsin Ünlü

8 Kasım 2013 Cuma

Sonludur Aşk da

Güzel anılar biriktirdim senden,
Dudağıma solgun gülücükler getiren.
Özenle sakladım belleğimde,
Bir yığın oldu daha şimdiden.
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın
Bir gün apansız gerçekleşiveren.

Bir terazinin durgun pirinç kefesine
Pat diye inince kara kiloluk,
Nasıl kalkar havaya birdenbire
Boş kalan zavallı kefe.
Nasıl titreşir terazi uzun süre,
Denge sağlanıncaya kadar başka şeylerle.

Anılarla bozdum o dengeyi ben önce,
İkimiz için de yaptım bunu.
Yaşadığımız günlerden biriktirdim sessizce,
Bir kefede sana hiç sezdiremeden.
Koyabilirsin kara kiloyu artık,
Bak terazi nasıl kolay gelecek dengeye.

Mutluydum ben yine de kendimce.
Senin girdilerin, çıktılarım benim
Doğrusu uygundu birbirine,
Yan yana gelince bir resmi tamamlayan.
Vazgeçilmezdi ellerin sonra,
Yangınımdan yorgan döşek kaçıran.

Ama inan sonludur aşk da,
Kovalar sonunu kendi kendinin.
Bana bir uçurum gerek şimdilerde,
Yeterince dik ve derin.
Bir çavlan istiyorum çünkü,
Kırmak için kristalini hayatın ve şiirin.

Metin Altıok

Yalnız Kuş (Göksel)


"Bir gün yolda yürüyordum, bir şarkı duydum, kalbim acıdı.."
Bu kadar…


umay umay

18 Ekim 2013 Cuma

10-15 yılı bırak 5 yıl hapis bile çok uzun değil mi? 5 yıl önce ellerimizde ipadlerimizle oynamıyorduk, 5 yıl önce facebook chat değil msn messenger kullanıyorduk. Peki ya 20 - 25 yıldır hapiste olan birini düşünsek. Bu hızına yetişemediğimiz teknoloji çağında en kıytırık cep telefona bile bir o kadar yabancı. Dünya değişir, şekillenir, popülerite sürekli bir akış içerisindedir 20 yıl önce izel-çelik-ercan diyen çocuklar şimdi skrillex dinliyorlar ve bu süre içinde tabiki tek değişen müzik olmadı. Kendi türünü dört duvar içerisine hapseden tek canlı; İNSAN. Nasıl oluyor da böyle bir yetkiyi kendimizde bulabiliyoruz ki ? Peki bu sözde rehabilitasyon süreci bizi hayattan uzak tutarak iyileştirebileceğine inanırken, gerçekten rehabilite ediyor mu? Suça teşvik mi ediyor, suçtan uzak mı tutuyor? En basit olarak müebbet hapis cezası alan bir kişinin suçtan uzak durması düşünülemez bence. Adama bir umut bile verilmeksizin hayattan uzak tutmak..İşte suç budur dostum!

14 Ekim 2013 Pazartesi

Yeterince uzun süre baktığımız şeyden nefret edemeyiz, onu küçük göremeyiz. Korkunç bir şeyi güzelliğe çevirmek için ona yeterince uzun süre bakmak yeter. Öldürmek bakmayanın işidir. Diktatörlerin ilk önce canavara benzer insanları, sakatları, delileri, düşünürleri ve sanatçıları öldürerek işe başladığı dönemler oldu tarihte; onların bakışını öldürmek istediler. İnsanlık, dünyayı görebilenleri öldürdü hep. Diktatörler sabit bakışlıdır. Kendilerinden başka hiçbir şeyi görmezler, şöhretin en tepesine sabitlenir onların gözleri. Hepsi bu göz bebeği felcinden mustariptirler.
— Antoni Casas Ros

9 Ekim 2013 Çarşamba

Çok Güzel Şey

Yaşamak güzel şey dogrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnin
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
Iyi günler bekliyorsan hele
Iyi günlere inaniyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey dogrusu.


Melih Cevdet ANDAY
bugün tüm yüzler güzel
tüm ruhlar bağışlanmış
ölümün uslandırdığı bir gün mü bilinmez
tüm yürekler tek
tüm sevdalar birbirine dahil
bugün tek yaramız özlemek
tek avuntumuz yaşadık diyebilmek
bugün hepimiz bir hikaye
dilden dile anlatılan birer masal aşklarımız
yürekten yüreğe uzanan şarkıları zamanın
dudaklarda tebessüm isimleriniz
 
kaybederek çoğaldık
barıştık işte ötekimizle

8 Ekim 2013 Salı

Aramızdaki

sevgilim sevgilim
kuzey sanrısı gibidir
geceyi beşe filan böler
sonra ayılar hüzünden ölmez
sevgilim sevgilim
açlıktan ölür onlar

işte bundan ötürü
hüznü artık bir ayıya bıraktım
sevgilim sevgilim
bir ayıya
ister ormanda kullansın
ister buzdağında

hayatın kutlu olsun sevgilim
ki sana değişe değişe aktım
kimi zaman bir japon gibi uykusuz kaldım
-uykusuz kalır mı onlar bilmem aslında-
sevgilim sevgilim
bir orman gibi çoğal aramızda
şehirden bir çocuk olarak şurda burda
bir sabuntozu markasında köpürerek
çınarın tutsaklığını
ve menekşenin tutsaklığını
ve menekşenin sevincini yaşa
sevgilim sevgilim
hüzüne yer var hayatımızda

Turgut UYAR

29 Eylül 2013 Pazar

Yeah Yeah Yeahs - Runaway

"önce saniye teyze öldü sonra dedem sonra babaannem sonra yengem sonra eniştem. sonra eniştemin ölüm haberini bana veren bakkalı bıçakladılar eniştemin yedisinin okunduğu akşam. sonra sedat amca öldü sonra babam sonra öbür dedem bir de büyük deprem. otuzuma basmadan otuz tabut kaldırdım musalladan. babamdan öncekileri babamla beraber kaldırdık. ama ilk ölen hep babammış gibi geldi bana yıllarca. sanki oydu bu ahret furyasını başlatan. öyle değilmiş yeni anladım.
sen gittin ve herkes ölmeye başladı
zaten kim tam anlamıyla sağ kaldığını iddia edebilir ki bu kadar mevtanın ardından kim biraz zombileşmek istemez. daha kırılgan daha dikenli ve daha fukuyamacı olmaz. dedem ziraat mühendisiydi ama pek çok doktordan daha ilginç tıbbi hatıraları oldu.
sen gittin ve herkes ölmeye başladı
yalnızlıktan kudurmuş bir çocuğun arabaların kaportasını anahtarla çizmesi gibi ruhumun kemirilişi de hep sinsiceydi. buna rağmen ansızın berraklaştığı oluyor bulanık günlerin hâlâ soğuk biralar oluyor güzel kızlar oluyor. yağmurdan sonra saçlarını havluyla kurulaman gibi olmuyor tabii o kalibrede sevda görmedim. öptüm ama içime çekmedim.
sen gittin ve herkes ölmeye başladı
şimdi dilediğim sayfadan başlayabileceğim bir kitap öner bana. başsız sonsuz ve ortasız bir hikâye öner. bir üstat öner dergi kurmuş olmasın. ne çok utandık mazideki yaralardan her adımda ele geçirilme korkusundan. ismet özel mi metin altıok mu yoksa hiç mi ortak arkadaşımız kalmadı.
sen gittin ve herkes ölmeye başladı
elinden bir şey gelmemenin acısını iniş takımları olmayan melekler bilir. bir arabanın farlarına kilitlenip kalmış sincaplar bilir. suyun dibine ağır ağır çöken taşlar bilir. matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. eskisi gibi acımıyor ve de asıl bu acıtıyor.
sen gittin ve herkes ölmeye başladı
love story tadında başlayan bir filmi potemkin zırhlısına çevirmeye ne hakkın var. çok şükür yaşıyoruz çok şükür yazıyoruz diyorum ama niye anlatıyorum bunları. belleğin unutuşa karşı mücadelesi mi sadece. ne münasebet bu benim senkronize yalnızlığım.
sen gittin ve herkes ölmeye başladı.
birleşince kısa devre yapan parmak uçlarımız öldü önce. sonra yeşil öldü benim için sonra kahverengi. sonra ilk öpüştüğümüz yeri kalbinden bıçakladılar. on iki yıl geçti susmak ne kısaymış. sen böyle ne güzel sonsuza kadar susalım diyorsun. sonsuzluk bir gün herkesle konuşur sevgilim bunu da biliyorsun.
sen gittin ve herkes ölmeye başladı."

Emrah SERBES

27 Eylül 2013 Cuma

"Bekâr Sokak’ta yürümüştük sonra, yaz biterken. Bazı sokaklarda yalnız yürünmez, illaki biriyle paylaşmak gerekir o sokağı. “Bana öyle bakarsan nasıl ağlayabilirim ki?” demişti. O kadar sıcak bir gülüşle söylemişti ki bunu dokunsam elim yanardı.
Benim, Çehov’dan ve o yazdan öğrendiğim şey şu: Fırsatı varken ağlamalı insan. Ele güne sergilenmeyecek duyguları olduğunu düşünmemeli. Sadece gözüne sabun kaçmış çocuklara bırakmamalı bu işi. Derdini anlatabilecek kadar ağlayabilmeli en azından. Ve önündeki yol yürüyebileceğinden uzun olsa da yürümeli o yolu, yürüyebildiği yere kadar. Sonunda perişan olacağını bilse de, zihni karmakarışık ve kalabalıkken kendisi yapayalnız kalacağını bilse de yürümeli. Ne zaman başladığını fark etmediğimiz yağmurun ne zaman bittiğini de anlayamamıştık o yaz. 2009 yazı geri gelmeyecek. Geri gelmeyecek diğer yazlar gibi."

Emrah Serbes - Afili Filintalar

26 Eylül 2013 Perşembe


“Bütün söylenecekler söylendi bütün susulacaklar susuldu,” diye bağırmıştım. “Bütün bunlardan geriye de bir şeylerin külü kaldı ama neyin külü derseniz Allah belamı versin ki bilmiyorum. Ben iyi bir başlangıçtım sadece. Bazı insanlar sadece iyi bir başlangıç yapmasını bilirler, sıkılırlar, sürdüremezler. "

Afili Filintalar
"Toza dumana gidelim yine, şenliğin kalbine. Çünkü ölüm döşeğinde bir ihtiyar tanımıştım. İnsanlara gerçekten bakmak istiyorsan oğlum, onların sana bakamayacağı bir yere git demişti. Kıyametin ortasına git. O kadar yaşlıydı ki, öldükten bir hafta sonra sanki on sene önce ölmüş gibi düşünmeye başlamıştı herkes. Ölenlerin ölü taklidi yaptığını düşünüyordum ben o zaman. Yaşayanların yaşıyor taklidi yaptığını hissediyorum şimdi. Toplum değil toplu mezar. On bir yıldır sabah yatıp öğlen kalkıyorum. Hava kararana kadar geçmiyor dalgınlığım. Belki de uykuda kaybettiğim bir şeyleri arıyorum. Kimi görsem rüyalardan bahsediyorum. Oysaki hatıralardan konuşmak lazım. Rüyalardan daha karanlık hatıralar var. Daha çok fikir verir biri hakkında. Şekeri bitmiş sakızı, toz şekere batırıp çiğnemeye devam etmen gibi senin. Ben de tüpte satılan çokokremi diş macunu tüpüyle değiştirmiştim bir sabah. Gülmüşlerdi sadece. Oysa bir çocuk numara çekiyorsa gerçekten yemek lazım, yemiş gibi yapmak değil. Yirmi sene sonra Beşiktaş'ta bıraktığımız o ev. Bırakabildiğimiz tek ev. Beş kat seksen iki basamak. Balkon demirlerinden uzak duruyorduk geceleri. Hep daha yukarı bakmak zorunda olan iki vertigozede. Kar taneleri birbirine benzemez. Sözcükler de benzemez. Ama bir cümle bir başka cümleyi hatırlatır her zaman. Koşan atlar düşen atları. Yağmur yağar, durur, tekrar başlar. Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. Spermden mezara kadar. Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. Yalan mı söylüyorum yine, olsun. Sen biliyorsun nasılsa. Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı."

Emrah SERBES

19 Eylül 2013 Perşembe

Beni güzel hatırla. 
Sana unutulmaz geceler bıraktım,
sana en yorgun sabahlar, gülüşümü,
gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.

Orhan Veli Kanık

18 Eylül 2013 Çarşamba

"Toplu bir cenaze törenine gelmiş gibi hissediyordum kendimi. Fazla masraf olmasın diye, bir tren dolusu ölüye tek tören yapılıyordu. Tabut ve taşıma masrafını azaltmak için, bütün ölüler, daha tam ölmeden, daha hareket güçlerini tam kaybetmeden, kendi ayaklarıyla törene geliyorlardı. Nazlı, bir tren önce gitmişti; ben de, onu uğurladıktan sonra, hazır gelmişken, diğer törenlere de katılıyordum. Muhayyilesi kuvvetli bazı insanlar, sevdikleri ölülerin uzun bir yolculuğa çıktıklarını düşünmüşlerdir; bense, bütün yolculuğa çıkanların ölmüş olduğunu düşünüyordum. Ne büyük bir günah, değil mi?"
Oğuz ATAY

6 Eylül 2013 Cuma

üstü kalsın

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir…

Üstü kalsın…

Cemal SÜREYA